Monday, December 13, 2010

14.11.2010- 01.47

Şu aralar kendimi yanlarında rahat hissettiğim insan güruhu nüfusu, bir elin parmaklarını geçmeyecek ölçüde nadir bir yerleşime sahip.

Evet, genelgeçer bir gözlemle -çoğu zaman iyi dilekler ve masumane niyetler arasına serpiştirilmiş de olsa- bana geleceğimin aynı hayallerimdeki gibi olacağını sanki 3.sınıf bir şiiri ezberlemişçesine söyleyenlerin yanında değil yerim. "Olur merak etme"ci, "Senin olmazsa kimin olacak"çı beyanlara karnım tok ve iştahsız. Bir başka bakış açısının ışınlarının merkeze paralel düşmesi; benim kendi vizyonuma katkı sağlamıyor.

Oysa kimileri var; birbirimize itilmemizin nedeni sadece aynı zamanlarda gelecek planları yapıyor olmamız. Hepimiz biraz umutlu, çokça umutsuzuz. Onca yıl verilen emeklere mi dayansak, yoksa "be careful what you want, you might just get it" mottosuyla ulaşamadığımız ciğeri mundar kapsamında mı değerlendirsek, bilemedik. Bir bardak ziftin eşliğinde yazdığımız Statement of Purpose'lara kendimiz bile inanmadan, birbirimize okuttuk ki hüzün paylaştıkça artsın. Yetmesin, dolsun, taşsın; bizi neyin beklediğini soranlara samimiyetsiz bir gülümseme ile "kısmet, hayırlısı" gibi fatalitik ve monolitik cümlelerle cevap verelim.

Artık belli bir süreden ve deneyimden sonra, "ya boşver sen kesin kazanırsın" cümlelerine itiraz bile etme gayretkeşliğinden yoksunuz. Bir tek bizim aramızda yalanlar yok, sosyal normların dayattığı gerçekçilikten uzak bir arkadaş desteği bu formatta işlemeyen bir hatalar silsilesi. Boş vaatler vermiyoruz birbirimize; bir ipin üstünde denge tutturmaya çalışan bünyelerimize, düşüşümüzün pamuk tarlalarına olacağı masalını yaymıyoruz.

Ruhsuz olarak da nitelendirilebilecek; ama dünya akademik hiyerarşisinin üzerine çöktüğü duygularımız; belki almayı çoktan öngördüğümüz red mektuplarıyla ortalığa çıkacak; ama o patlama noktasına kadar sessiz, sakin, vurdumduymaz olarak bile adlandırılabilecek bir durgunlukla, sadece bekliyoruz.
Kaderimizi yeniden yazmamız, geleceğimizi belirlememiz gerekirken, biz sadece bekliyoruz.

Arada da yaşam geçiyor tabi; ama işte üç-beş toplumsal figürden kotarılmış özlü sözler yerine şarkılardan devşirme dizelere paye verdiğimiz için tüm bunlar.
Bi de tevazunun erdem olduğu prensibiyle yetiştirilip, üç sayfa uzunluğundaki erdemsizlikle sınandığımız zamanlara denk geldiğimizden.