Friday, October 29, 2010

Kalede Kaleci Var Diye Gol de Mi Atmayacağız

Dün lepistesle Sheldon Cooper'ı baz alarak yaptığımız "hocalarımız hayatlarında kaç kere seks yapmıştır" endeksi sırasında benzer bir muhabbetin televizyonda döndüğünden habersiz bin atlı akınlardaki gibi şendik.
Meğersem Galatasarayımızın hayattan tek nasyonel umudu olan Arda Turan, Erman Toroğlu'nun "cinsel hayatı çok aktif ondan oldu bu sakatlanma" beyanına sinirlenmiş; resmen ağlamış canlı yayında. Bilsem bakardım; ama o sıralarda hocalarımdan birine 2 vermekle meşguldüm. (Sheldon Cooper 1 olarak alınırsa; bizim hoca social study olarak adlandırılan bi bölümde olduğu için sosyallikten 1 günah gecesi daha kazansa=2 ama max 2)

Fener'e Ortega gelir yer yerinden oynar; Galatasaray'a Kewell gelince "müzmin sakat" (gerçi haksız da değillermiş), Beşiktaş'a Quaresma gelince "çok disiplinsiz belli bi süreden sonra kopar" denir.
Spor-tandanslı nadide kanalımız NTVSpor'da Rıdvan Dilmen ve tayfasının Fenerbahçe'ye kaç; diğer bütün takımlara kaç dakika ayırdığına dair bir istatistik hala birçok spor blogunda mevcut. Burası kendi halindeki Jojoba'nın mesajlarına bakıp, onları tekrar tekrar okuyup içlenmemek için bulduğu mercilerden sadece bir tanesi.
O yüzden benden Tanıl Boramsı sosyo-futbol-sal analizler beklememek lazım; tamam ofsayt ne biliyorum, Caner'in mevkisinden de haberim var (attacking midfielder left thanks to FM 2010) ama işte "ufh hala mesaj gelmemiş ya daha da atmıcam bak gör" diye atarını yapan, sonra mesaj gelince anında 180 derece dönüp "mihihihihih kuşların kanadından bir pembe alıp, gökkuşağından kayarken dalgalandırmak aşk bayrağını" diye şiirler yazan biriyim. (Asıl bi de akrostiş yazdım IR 477 dersinde, Shakespeare hıncından ağladı)
Yine de birkaç kelam etme hakkımı gizli tutarım.

*Lugano'nun adeta bir ANTU moderatörü gibi resmen bütün kinini çirkefini Galatasaray maçına saklamasını, geçen yıl Baroni'nin yaptığı hareketleri veya dünyanın büyük şerefsizleri dalında ödülünü Adolf Hitler'in elinden alacak olan Emre Belözoğlu'nun dünyanın en can insanı dalında ödülünü benden almış olan Milan Baros'a yaptığı kasıtlı hareketi (ki sezonu kapamıştı sanırsam) görmezden gelen insanların her normal defans oyuncusunun yaptığı görevlerini yerine getiren Lucas Neill'a güttüğü bu intikam yemini ne?
Mamadou Niang ki zenciliğin kitabını yazmış, gücün kudretin zirvesine oturmuş bi insan ortalarda çıkıp "vurdular bana üüü" diye ağlayınca, inandırıcı olduğunu mu düşünüyor; yoksa Advanced Acting 634 dersinden A+ ile geçmiş abilerinden ders alıp da mı gösteriyor hünerini?

*Peki ya Galatasaraylı futbolcular? Bu azim bu çaba neredeydi iki hafta önce? Rijkaard'ı göndermek için 9 hafta harap mı edilir, nerede bu profesyonellik? Milan Baroş canını dişine takıp 11 kişilik takımı tek-adama indirgerken vicdanı sızlamayanların mı yeri var takımda? Onların gönderilmesi mevzubahis olmazken Galatasaray'a üç-beş zaferin kısa vadeli sarhoşluğundan ziyade bir Avrupa mantalitesini getirebilecek adama niye alınıyor uçak bileti?

*Lig başlamadan önce transferleri çok da aman aman bir gelişme göstermeyen futbolcular üzerinden "dream teami kurduk kesin şampiyonuz" diyen takımın şu anda ligde 7.olmasına ne demeli? Futbolu hâlâ takım oyunu olarak değil de bir kahramanın diğerlerini itelemesi olarak görmemizden mi? Galatasaray'ın Arda'sı, Fenerbahçe'nin Alex'i, Beşiktaş'ın da Guti'si mi var? O zaman verimlilik adına neden diğer 10 futbolcuyu sahaya boşu boşuna çıkarıyoruz?

*Lig şampiyonumuzun da Şampiyonlar Ligi'nde puanı yok; Manchester United'ın B takımından tek gol yiyip gelince defansif futbolu alkışlara tutuluyor. OHA HARBİDEN ANADOLU KAPLANIYMIŞSINIZ.

Şu an milletçe övündüğümüz tek şey Mesut Özilse, ve bu çocukcağız da Alman disiplini altında yetişip ötede berinde Türk asıllı Alman hatta Alman olarak anılıyorsa; Guti'nin transferi, Baros'un attığı goller, Alex'in liderliği iyi hoş; ama yeterli değil demektir. Zaten artık kendi ülkelerinin de milli takımlarına alınmayan bu futbolcuların da kısa bir süre sonra jübile dönemleri gelecek. Sonra Türkiye Avrupa'nın eskilerini büyük bir gösteriş içinde kendi ligine devşire devşire Azerbaycan'a 1-0dan daha büyük marjlarda yenilerek "Dünya Kupası mı? Ne arar la Dünya Kupası bu ülkede" modlu cümlelerin baş nesnesi olarak boy gösterecek.

Fatih Terim'in aptal egosu, Emre Belözoğlu'nun "bütün bu statlar benim laan" kabadayılığı, Servet Çetin'in "ben istedim mi teknik direktör gönderirim" ukalalığı da devam edecek.
Biz de yavaş yavaş futboldan soğuyarak günde 15 kere mesajlara bakıp, f5e tıklama üzerinden parmak kası yapmamak için yeni spor alternatifleri bulacağız. Ki bu durumun bile seksüel bi altyapısı olduğunu düşünürsek; üzülme Arda, herkes hormonal, herkes cinsel obje; ve evet Türk erkeklerinin olmak istediği yerdesin. Ağlama. ERKEKLİĞİNE HALEL GETİRME.

Sunday, October 17, 2010

Zor Mu?


Artık şunu da dediğime göre rahatlıkla ölebilirim:

Monday, October 11, 2010

Meyve Ağacı

"The issue has been a widely-debated subject within the growing awareness of human sexuality" diye başlamama ramak kalmış GRE-TOEFL çalışmaya çalışmacı; ama bir yandan da 5 tane 400 kodlu dersimle ortamların tozunu attırdığım şu üssel zamanlarda (inanmayan Refet hocaya danışabilir; veya da benim hayalimdekine- preferably the latter) son zamanlardaki blog yazılarıma ilişkin yaşanan birkaç sıkıntıyı dile getirmek boynumun borcuydu- ki tahmin ettiğimden daha çok okurum olduğunu görmek sevindirici olsa da; artan ilgiyle birlikte artan eleştirilerin de geldiğini görmek üzücü.

O yüzden belli açıklamaları yapmanın zamanı geldi. (Ödülünü vermek üzere her allahın günü mecliste açıklama yapan MHPli Oktay Vural'ı Yaşam Boyu Başarı Ödülünü almak üzere davet ediyoruz)

INTRODUCTION TO AŞK VS. HOŞLANMA 101
(Yarın Cosmopolitan'daki ilk iş günüm olduğu için sorun olmuyor. Sigortası da var. Sodexhosu da. Öğlen de Ayşelerle yemekteyiz ciciş)

Linkin Park'ın bi şarkısından "hoşlanılır". "Of abi, adamlar iyi yapmış" dersin, iPoduna alırsın, günde 56 kere de dinlersin; ama birine "Linkin Park mı? Aşığım" dedin mi, bi sigit kardeşim Namık Kemal Zeybek Anadolu Lisesi diplomaları parayla mı verdi cahil cühelayla zaman öldürüyoruz tepkisini alman çok normaldir.
Ama diyelim ki bi arkadaş "Nick Drake'e aşık olabilirim" dediği zaman hangimiz yadırgadık onu? Hangimiz bi daha yolda görünce telefonla oynuyomuş gibi yapıp "üff hiç selam veremicem bugün" tadını yakaladık ilişkimizde? Hangimiz "şunu tanıyor musun" sorusuna "haa ama "Mala bak lan" diyen varsa burayı okumasın lütfen. (çünkü baya kişi okuduğu için doğal seleksiyon yoluyla enbigüzel okuyucuları seçiyorum)

Bi de hoşlanmak Linkin Park dinlemek gibi cidden; genelde baktığınızda eleştirecek, beğenmeyecek bin tane yön görüyosunuz, ama bi şarkısı da can gibi oluyor, o şarkıyı günde 56 kere dinleyebiliyorsunuz. Bi süre sonra şarkı sıkmaya başlıyor, başka şarkılar çıkıyor; soğuyabiliyorsunuz ondan. Zaten belli bir süre sonra "uff aptal gibi dinlemişim şu şarkıyı ya" diyip gülünç kaynağı bile yaratabiliyorsunuz üzerinden. (Jojoba için Ricky Martin'li ilkokul günleri)
Aşık olmak öyle değil; direk mantığın bir kervan olup Orta Avrupa'ya kavimler göçmesi. "Ya o da Nick Drake dinliyomuş" bi aşk başlangıcı; ama mesela "off ne güzel koymuş ünlem işaretlerini oraya" diye beyanlarınız varsa, ve üstüne üstlük arkadaş çevresinde ünlem işaretini sıklıkla kullanan bir dosta "10 günde Ünlem İşareti Bıraktırma Kursu" önermişliğiniz biliniyorsa bu aşk olabilir. Veya bi başkası söylediğinde "vayt çok espritüelsin be gülmekten gözlerimden yaş geldi (ironik)"; ama o söylediğinde "vayt çok espritüelsin be gülmekten gözlerimden yaş geldi (ironik değil)" tepkisi varsa belli başlı şakalara, goodbye rationality welcome L-is for the way you look at me.

Hoşlanmak tırt. Aşık olunca afal. Linkin Park'ı herkes biliyor zaten; peki ya Nick Drake? O sizde aşırı göz yaşarmasına müteakip olgun ve derin bir dinginlik yaratınca; gerçekten herkesle paylaşmak ister misiniz Nick Drake'i? Biri Stephen Hawking modunda kendi galaksinizin tüm kara deliklerini adıyla koymuş gibi bulup çıkarırken; onun varlığını sırf notunuzu çektirebilmek için yanınıza oturan çocukla; veya içten içe "uff bu nerden bulmuş ki bunu, hiç de güzel değil bence" diye çekememezlik değerlendirmesini A+ ile geçen kızla? (Okula da A+ uygulamasını kim koyduysa ona bi çift lafım olacak)
Kimi zaman en yakın arkadaşınız bile hayalkırıklığına uğratamaz mı, sizi alıp götürene "eh fena değil" beyanı vererek? Veya kendi problemlerinde o kadar boğulmuştur ki; fark bile etmez sizdeki değişimi. Olabiliyor böyle şeyler.

İşte belki de bu yüzden ben birinden hoşlanınca söylerim; beis görmem bunda. Nedir ki yani; paylaşımcı bi karakterim var. Linkin Park'ı herkes bilsin nolacak ki. Hah yine afişe etmem, facebook walluna "cnmss chok dadlusun xD" yazmam da; bilinir yani az çok.
Ama aşık olmak denince orada bi kaldığımı fark ettim. Mesela soruyolar "kim ya tanıyo muyuz neyin nesi adı ne?" diye; böyle hemen hıkmık oluyorum. İsmini bile söyleyemedim; ki yani Orçunsu veya Güllabi de değil, gayet yaygın bi erkek ismi.
Sanki herkese anlatırsam büyüsü kaçacakmış gibi.
En tırt zamanda aklıma gelerek yüzüme gülücük kondurabilen biri lakayt bi ağızda "ee seninki napıyo bakalım?" olmasın. Onu sosyal bi çevreye kabul ettirmeye çalışmak istemiyorum. Ne bileyim, mesela bi davranışı bi başkasının aklında "mıyk salağa bak" diye yeniden şekillenmesin. Benim için tarifsiz önem taşıyan detaylar bir başkası kaşlarını kaldırıp hmmlasın diye oluşmadı. Veya da aramızda önemi olan bi şarkıya "eh fena değilmiş" yorumu çok sevindirmez beni.
Eğer bu bi ikili ilişkiyse; bırak sadece ikimiz olalım, demişti zamanında biri bana. Şimdi ne kadar haklı olduğunu anlıyorum aslında.
Herkes benim kadar heyecanlı da olsun istemiyorum; isteseler olamazlar zaten. O yüzden en mantıklısı paylaşmamak.

Nedenim basitçe bu; ne anlamsız bir inziva isteğinden ne de kişisel kin tutanaklarından. Bu yüzden doğru düzgün kimseye anlatmadan öylece geçiştirdim; bu yüzden bi tavsiye almak istediysem bile bin dereden binaltıyüzelli kova su getirerek sordum. Bu yüzden hayatımdaki en önemli şeyi saçma bir geyik malzemesiymişçesine anlattığım -böylece aklım sıra kontrolümü tekrar ele geçirebileceğimi sandığım- girdiden resmen tiksinip onu sildim.

Çünkü istiyorum ki sadece o olsun, bi de ben. O bol ünlemli cümleler kursun, Nick Drake çalsın; o yaygın ismini telaffuz ederken bile kalbim çarpsın.
Bir yerlerde dünya hâlâ dönüyor olabilir, umrumda değil.

ps: Başlığımdaki ince anlamı bulana hediye almayı planlıyorum. 30-100 tl arası.Çok da abartmayın gençler, öğrenci bütçesi.

Wednesday, October 6, 2010

B.


his childish school-like attitude had turned into a more manly posture only to be supported by the facial hair and a somehow challenging stance against the worlds bitter experiences through the evolved anatomy of his bone system it has been a while she hadnt seen him years could be more accurate to describe the gap so when they saw each other for the first time in their consequent lives which had nothing to do with one another they reminisced about the amateur level of them being acquaintances and smiled in a so called sincere way they talked about some brief memories the teachers and their ways of making to the adolescents daily conversations and self-assuring monologues to how they used to be some kind of anarchist teenagers that never became a part of the puzzle everyone liked to call a system of course during the verbal proof neither of them mentioned about how they passed the test of the system to get into a college how they sucked up to their professors and laughed hysterically at their jokes that lacked a basic sense of humour how they prepared polished cvs to get a job in the system and after recalling one or two common friends they still seemed to keep in touch the conversation was over she leaned on to kiss him goodbye and realized his smell was intoxicating her alter egos thoughts could easily be the opening sentence to a semi-erotic love novella so she instantly dismissed herself for being so easy because she was known to be a bookworm of classics someone who would prefer the series of war and peace to harry potter while he held her hand for a simple farewell shake he realized he wanted to hold hers forever and it was strange because nobody especially in the world of patriarch anologies nobody would have the craving for someone that soon especially when the topics to discuss were exhausted and the female addressee lacked a certain aura of sexappeal a crucial item on the basics of a relationship his peers had a consensus upon would it be really weird if i asked you out he asked all of a sudden instantly realizing his rudeness of being so direct since their small chat did not contain marital stata are you seeing someone she smiled no im not she said thankful to god because she really wanted to kiss him and dates meant at least peck kisses at the end with the strong possibility of evolving into something deep if the food was alright and a certain mutual connection was established and it wouldnt be weird at all she added it wouldnt be weird even if he leant and kissed her on the lips because they were going to do it eventually anyways why bother with all that sexual tension and inward questionings of when and where and how she did not know whether it was the strength of her rationale or the simple attraction of being free to kiss someone on the lips but they experienced the first touching of the lips as his thumb caressed her cheeks and her hands rested peacefully on his back lets kiss each other all the time because this feels good he said and they did not need to go through all that mumbo jumbo about the level of their relationship or where to spend the lunch breaks of his internship or whether to announce this on a social media apparatus because at the end everything was summarized in a tongue dwelling lip trembling flesh biting kiss everything was done for or all the concessions or the plans or the descriptions of being exclusive or not or which side of the relationship had performed better on a love scale of one to ten all of those little calculations and expectations were just conducted for the kiss the kiss meant everything and the details around just consumed their personal hormonal energy for kissing so that after some time their lips shift was switched into arguing rather than kissing so why bother with all that fatigue she said so they became this kiss-buddies that never analyzed anything other than how great their skins felt or how compatible their bodies were or how amazing it felt during frenching all of their friends experienced break ups and taking a breaks and strong bitter arguments with their so called soulmates while all they did was to kiss each other nonstop haven't you finished your story yet he complained in a rather flirty mood and she was aware that a kiss was a kiss and nothing could come in between so she smiled and stopped typing at this very second

Friday, October 1, 2010

Euphoria Bi Parfümden Çok Daha Fazlası

Biri var uzun bi süredir; sevgimin masumiyeti bozulmasın, dillerde çok yalpalamasın diye kimseye anlatmadım. Sonra bi gün artık nereden estiyse -nereden esmiyor ki- bi mesaj attım ona en sevdiğim şarkıyı yazıp, o da bugün bana başka bi şarkıyla karşılık vermiş. Mutlu oldum. Bi insanın mutluluğunun başka birisinin ellerinde olması kişinin içsel gücüne en büyük darbe gibi görünse de; bir insanın diğerine bahşedebileceği mutluluğun sınırsızlığı yine bireyin gücüne dikkat çekmekte.
Ve benim böyle Ayn Rand'ın göğsünü kabartacak cümleleri bir Cezmi Ersöz kitabının önsözüne yakışırcasına yazmamın nedeni hem; kimseye anlatmadığım mutluluğumu, çoğu kimsenin bilmediği; bilenlerin de sorularla beni rahatsız ederek detaylarını paylaşmak istemediğim bi özelimin yakasına ısrarla sarılmayacaklarını düşündüğüm bloguma geçirebileceğimi fark ettiğimden- hem de endorfin hormonuyla kişisel yazı düzeni arasındaki negatif korelasyondan. (bkz: Franz Kafka)

Ama tabi, okuyan bi gönül insanı; amme hizmeti, kul hakkı, arkadaşlık mottosu, önceden yapılmış bir yardımın altında kalmama dengesi, vatandaşına yardım etmenin sosyal sorumluluğu, yoldaşlık bilinci, darda kalana yardım etme güdüsü; artık ne derseniz deyin, lütfen bana bir akıl verse de ben ya başka bir şarkı daha yazarak mesajı devam ettirme; ya da cevap vermeyip damakta bırakılan tattan bıktırmama arasında gidip gelmeyerek bi tanesini seçebilsem.
Özel mesaj veya mail veya msn imkanımız varsa oradan; hiç olmadı yorumlardan lütfen.
Lütfen?