Babaerkil toplumlarda erk sahipleriyle çatışılmadan gelişilmemesinin bir kadim örneği olarak ben de babamla kavgalar ettim, kapılar çarptım evet.
Yine de salya sümük ağlayıp bir yandan da bağırarak meram anlatmanın eşiğinde kendimi odama kapadığımda, o kapının arkasında babamın olduğunu biliyordum hep. Bazı konularda anlaşamıyorduk, anlatamıyorduk kendimizi, anlayamıyorduk birbirimizi ama babam oradaydı, ve başıma ne gelirse gelsin ilk gideceğim insan olacaktı. Sanırım en umutsuz vakalarda, en bubabakızilişkisinibizhalledemiyoruz farkındalığında bile biliyordum bunu.
Sevgisi başımı döndürmüştü belki de; bu umarsız kayıtsız tavrım ondandı.
Çok sevdiğim için de, böyle küstah davranma hakkını görüyordum kendimde.
Tanrıyla da böyleyiz biz. İsyanın dibine vurduğum, hayatın kapısını çarpıp kendi içime büzüldüğüm zamanlarda bile biliyorum ki, oralarda bir yerlerde Tanrı var; ve beni seviyor. Ben de, bütün o tabiri caizse "incredible threat"lerime rağmen, ben de onu çok seviyorum. Öfkeme yenilerek söylediğim her şey cam bir göz gibi kırılıp çizilip tuzla buz oluyor, yine ona sığınıyorum hep.
Her kuru lafa, her tökezlemeye, her "bilinmeyene" çıkan yolculuğumun arkasından binlerce hatadan devşirilen deneyimlerimle döndüğüm kürkçü dükkanına rağmen babamın kapısı bana hala açık, kucağı hala sımsıcacık.
Tanrının da öyle olmalı.
Öyle, biliyorum.
Saturday, January 7, 2012
Subscribe to:
Posts (Atom)