Sunday, May 15, 2011

Komşu Komşuya Veriyor


Azerbaycan adına Yalın ve Ziynet Sali yarıştı.

Türkiye'nin sanal dünyasına en büyük sivil darbelerden birinin yapılmasına ramak kala sanırım benim bu başlığım da sansüre uğrayacak ve bir "porno suçlusu" olarak yerimi tarihin kara sayfalarında alacağım; ama batarken yanıma Eurovision'un en vazgeçilmez karakteri olan Bülend Özveren'i de alacağım kesin. Cinsiyetlerimizin zıtlığı nedeniyle aynı koğuşa atılmayacağımızdan mütevellit kendisiyle gerek Avrupa coğrafyası gerek kıta politikası hakkında hoş sohbetler yapamayız; yine de iki elin kabiliyet listesi tekinkinden çok daha uzun olduğu için meydanlarda Işıl ve Bülend için slogan atılacağına eminim. Ön safhalarda Yüksek Sadakat üyelerini görmek de tek temennim, üstlerinden kuş da geçer böylece.

Eurovision büyük olay. Hayır sadece Türkiye'de değil; Avrupa'nın çok büyük kısmında. Erasmus'a gidip Benetton kataloğu gibi fotolar çektirip altına "OMG Jacques, you were HILARIOUS the other day. Lets meet again sumtime" yorumu ile azıcık utanma arlanma olmadan hunharca Fransızlara yazanlar bilir; Mayıs oldu mu baharla birlikte Eurovision da gelir ve ülkeler arası kaynaşma başlar. Şarkı muhabbetleri, eski deneyimleri hatırlamak, Youtube'dan kara bir propaganda: Jacques'a yazmak ve Eurovision'da her şey mübahtır zira. Birlikte otuurulup izlenen, yorumlar yapılan, oylar atılan bir gecedir bu. Öyle bir tek Türkler gaza gelmez; hatta kendi hatıratımda en objektif "ya o kadar da abartmamak lazım, şarkı kaliteleri normalde dinlediklerimizin bir hayli altında, oylamaların da geçerliliği hala sorgulanası" beyanıyla ortamdaki gazın içine eden en büyük ulus da biziz. Ne kadar önem verildiğini bundan iki yıl önce Patricia Kaas'ın Fransa için (ki en bi güzel Eurovision şarkısıydı ve Jacques-gillere yazmamda büyük bir etken oynamıştı), bu yıl da Blue'nun Birleşik Krallık için yarışmasından anlayabiliriz. Dün Twitter'da tam bir görmemiş burjuva hareketini gözümüze gözümüze sokarak kaldığı otelin bahçesinde Kanye West'in konser verdiğini söyleme hafifliğinde bulunan Alexa Chung'a gelen twitlerin yarısının da "F.ck Kanye, watch Eurovision" tandanslı olduğunu söylememe gerek yok.

Benim daha çok ilgimi cezbeden olay ise şu: Azerbaycan'ın galibiyetiyle sonuçlanan dünkü yarışmadan sonra Twitter'da fazlaca RT edilen "Azerbaycan nerde ki? Öyle bir ülke mi var ki? Onlar Avrupa'da mı ki? Ki ekini ayrı yazarak etrafa ne kadar bilgili ve elit olduğumuzu gösterebiliyoruz mu ki?" mottolu 140 karakterli beyanlardı. Kazakistan'ın Afrika'da olduğunu gururla söyleyenler sadece Facebooktaki "ÇOK GÜLECEKSİNİZ xD" "BEN KOYUYORUM FACEBOOK SİLİYOR!!!!!!!!!!!" başlıklı videoların Oklahoma sakinleri değilmiş meğer. Çok sevgili Avrupamız da bu benden sonra tufan görüşünü kendisine ödev bilmiş, motto bilmiş, hatta koluna dövme yaptırmış. (İlgili YÖzdil yazısını ve KTatlıtuğ fotosunu link olarak ekledim) Kendisini ilgilendirmeyeni silmiş, "ne işim olur ya" diye düşünmüş. Azerbaycan diye bir ülkenin varlığını yeni duymayı, sırf o ülke nispeten daha fakir ve az gelişmiş diye gurur vesilesi saymış.


Yunanistan adına yarışan bu gencimize yeni sezonda yayınlanacak "X'in ölümsüz eserinden" dizisi için teklif götürülmüş.

Tabi Avrupalılar- Jacques'ı tenzih ederim- yaklaşık bir 10 yıl sonra, enerji bağımlılığı had safhaya ulaştığında Azerbaycan'a bu kadar kayıtsız kalabilecekler mi meçhul. 2007daki enerji krizi sonrası Rusya'nın Avrupa piyasalarındaki doğalgaz ve petrol monopolünü azaltmak için çalınan ilk kapının yine Azerbaycan olduğunu belirtmekte fayda var. Enerji ihracı yapan ülkelerin basamak basamak oluk oluk çağ atladığı dönemlerde sadece bir 10 yıllık süre içinde kimin kimi "bilmemeyi" gurur sayacağı çok da tahmin edilebilir değil.
Ayrıca dünyadaki ülkeleri "bilmemeyi" bir gurur saymak fazlaca cahilce geliyor bana; yani dünyanın olanağıyla donatılmış, gelişmemiş ülkelerdeki yaşıtları "günü kazasız belasız tamamlama" üzerine bir hedef seçmişken, türlü teknolojik aygıta paye biçen, tüketim sepetini maksimize eden (yazar burada ekonomi okuduğundan bahsediyor), en iyi eğitim imkanlarına sahip olan insanların Azerbaycan'ı bilmemesi garipten öte ürkütücü.

Bir diğeri de "Avrupa neresidir?" mantığı, zira Azerbaycan'ın Avrupa'da olmadığı için Eurovizyon'da da olmaması gerektiğine inananlar var.
Eğer coğrafi bir Avrupa tanımından bahsediyorsak, Azerbaycan'ın yanına İsrail, Ermenistan, Gürcistan, hatta ve hatta Malta, Kıbrıs Rum Kesimi, Rusya ve Türkiye'yi de koyup onları bu elit kıtanın pek müstesna müsabakasından uzaklaştırmalı. Yok eğer bir Avrupa Birliği üyeliği süreci ise sorun: bu listeye bir kısım post-Sovyet ülkelerini de eklemek şart (Beyaz Rusya, Litvanya, Moldovya, Arnavutluk vs) Yok eğer Greco-Roman, Judeo-Christian denilen, kültüren köklerini Roma ve Yunan kültüründen alan ve dini bazda Hıristiyanlık ve Yahudilikte birleşen bir Avrupa'dan bahsediyorsak- ki sanırım genel kanı bu yönde- hah o zaman defedilesi iki ülke kalıyor: Türkiye ve Azerbaycan. O zaman da 25 yıldır bizim Eurovision'da ne işimiz vardı, neden rezil olduk diye Ajda Pekkan'ı olsun, MFÖsü olsun hatta YÜKSEK SADAKAT'i olsun bir tepki gelmez mi güzide sanatçılarımızdan?

Herneyse ben bu girdiyi ödev yapmamak için kaleme aldığımdan (ki bunun öncesi 3 saatlik bir Eurovision izlemesi) artık yazmayı kesmenin farz olduğu bir saatte; Azerbaycan'ı tebrik ederek ama en güzel parçanın da İtalya'nınki olduğunu bilerek bitireyim.
Ayrıca Fransız ve Yunan yarışmacılara da buradan sevgilerimi yolluyorum Ankara'da her daim bir kapınız var bilin gençler.


Fransa adına yarışan Amaury Vassili (Jacques) de artık ekmeğini Londra Indie sahnesinden kazanacağını açıklayarak ekledi: "Eurovizyon'un önemi de kalmadı, zaten komşu komşuya veriyor"

No comments:

Post a Comment