Friday, March 19, 2010

Kalbin Kadar Temiz Bu Webpage

Artık öyle bir pozisyondayım ki en ufak kümülüs bulutundan gribal enfeksiyon kapıp yatak döşek yatası bir bağışıklık sistemi mi geliştirdim kendimce yoksa hakkaten arkadaş oramında bir heyula mı geziniyor sorun adı altında, bunun ayrımını yapamıyorum.

Hani böyle cidden aramızın buz kütlesini de geçerek Rejkjavikli balıkçılar tandansında soğuduğu insanlar var ve ben hakkaten artık çok da takılmak istemediklerim ve anlamsız kadınsal hormonsal egosal ışılsal alınganlık testlerimi üzerlerinde hunharca denediklerim listelerimi nedense aynı kağıda geçirdiğim için, o maddelerden hangisi yenilenecek, silgi kullanılacak, hangisi kalıcı, hangisi bi güzel söze, geçirilen 2 saatlik vakte tav olup üstü karalanacak bilemiyorum.

Ama birisi var mesela, adını vermekten neden böyle kaçındığım konusunu ben de kendime sormadım değil; ama cevap alamadım- zaten hani o anlayacak bir çırpıda kim olduğunu ki burayı da okuyan bi bünye- böyle nasıl can nasıl can, nasıl "ben bu listeye girmem arkadaş, istesem giremem, öyle üstün karakterliyim" insanı.Hani nasıl anlatsam, böyle "Tent in Your Pants" diye bi şarkı gönderdi bana, sonra da "River Man" dinleyebildi- adeta komplekssizliğin tanımını yaptı bana orada bi de eğlenmeye bakınız gönderdi. Sonra Kore dizimi yadırgamadı, "Ben zaten Saraydaki Mücevher'i izlemiştim, alışkınım" dedi, Kore-pop linki bile attı. Brandon Boyd'a birlikte küfrettik bu kadar insanüstü olduğu ve elini attığı her işi Bilkent hocasına bile A+ verdirecek denli süp yaptığı için falan falan.Ki ezelden beridir yazdığımız yazıları toplasan buradan Sheffield'a yol olur- ki o yazılarda da çok vahim hatalar olmadı diyemem, üstelik dilbilgisi hatası değil, bildiğin mantık hatası; ama biz yine de geçmişe sünger çekip bir şey olmamışçasına devam edebildik- ki bence Boys Over Flowers sürecine kısmetse onu da soktuktan sonra Sheffield-Brooklyn arası rotayı da çıkarırız gibime geliyor.

Üstelik bir sıkıntım olduğunda da söylerim ben ona. Ki normalde söylemem ben pek etrafa. Nedenini kısmen biliyorum aslında ama buraya yazmak herhangi bir yarar teşkil etmeyeceğinden "salla gitsin" mottosu uygulayasım var. Ama ona anlatıyorum, çok sık değil belki ama anlatırım, o da dinler falan. Yarım kulak, çeyrek dikkat oranıyla da dinlemez; adamakıllı, harbici, böyle dakikası 1 trilyona çalışan psikiyatrist edasıyla dinler. Ve "senin derdin önemli değil pek -çünkü evet, genelde çok da önemli olmuyor- gelelim benim dertler derya olmuşuma" deme egosuna da sahip değil.

Seviyorum ya, hani akrostiş bile yazarım alta o denli kuş böcek. Öylesine uzak ki benim karman çorman insan listeme; bu, dünyanın Johnny Depp yaradılışından sonra gördüğü en süp gerçeklerden biri olabilir. (Alexciğim, saçını kes gel öyle konuşalım). 10 yıldır falan bi şekilde tutunup gidiyoruz, farklı liselerdeydik, farklı ünilere kapak attık, ben gittim geldim, o gidip gelesi; böyle bi şekilde yine iletişim kopmadı- ki hani ortaokulda Nick Carter'ı deliler gibi yakışıklı bulan, "olm Backstreet Boys Nsync'ten katkat iyidir tağam mı??" diye etrafa atarlanan bi varlıktan arkadaş seçimlerinin bu denli kalıcı olmasını beklemek Pollyannacılık değilse nedir?

Bu entriyi de aslında önceden çiziktirdimdi; ama sonra dedim Işıl iyice dışkısal maddeler formasyonundasın, burası da en nihayetinde sanal ve genel bir ortam, cıvıkyapmacıkhormonal girdilere gerenk yok; ama sonra içgüdüm seslendi. Hep atar hep ayar hep gerilimsin oysa hayatında süp insanlar da var onlara ingilizcede cherish denilen faktörü neden uygulamıyorsun diye sordu. Ben de he ya haklısın vallah dedim, arkaya da Sakin açtım. -Sakin konusu da başka konu. Can konu. Laleler fazla beyaz şu aralar.-

Öyle işte; kimi insanlara tahammülüm yok, bi tanesiyle bi şekilde geçirdiğimiz 10 yıl bile fazla az.
Ezgi cansın ya, bi ara kafanı kaldır da BOF'tan yazı yazalım. Benim ismim Michelle, seninkisi Kat.

1 comment:

  1. peki ya noyan :)
    ezgi'yle noyan'ı tanıştırsana çocuk.

    ReplyDelete