Burası birkaç dost canlısından başkasının uğramadığı- hatta kimi arkadaşın deyimiyle günlüğümden bile daha az okunan- bir mecra olsa da, teşekkür teşekkürdür, ve borç biliniyorsa eğer, dile de getirilmelidir mantığından hareketle CNBC-E yetkililerine formaliteden el sıkışma, ama içten içten kocaman sulu bir yanak-öpücüğü vermek istemem de kalkmış kaşlarla karşılanmamalı.
Zira şu 2 günde adeta müptelası olduğum Boys over Flowers isimli Kore dizisini, ergenlik çağlarımın en ateşli demlerinde, anneme "beni anlamamalarından" yakınırken arkada fon dizisi olarak yakalasaydım, şu an şu noktada olabileceğimi sanmıyorum.
Klişenin de bir raddesi vardır, derler, özellikle Dawson's Creek senaristlerinin -ki bu dizi, ergenlik çağlarımın en ateşli demlerinde fon dizisi olarak değil, dizinin arkasına fon olarak benim saçma hormonlarımın girmesiyle tanınan bir yapıttır- yazılarına baş tacı ettikleri bir iletidir, ama gelin bunu Boys over Flowers'çılara anlatın.
En Aşk-ı Memnu tadında 1 saat sürmesi midir beni aşık edip dile getiren, bütün Amerikan filmlerinde bulunan ve biz kızları, Demet Akalın-severinden, "Prenom Carmen candır"cısına kadar hep oflatabilmiş bütün klişe sahneleri içinde barındırarak adeta minimal bir hormon bulamacı yaşatması mı?
Bütün bunları bir de lisede izleseydim, zaten bitap olan kendime güvenim, bana elveda diyerek uzak diyarlara yelken açacak; her an onunla kaçmaya hazır ve nazır olan konsantrasyonum da bu durumu adeta bir fırsat belleyecek ve beni hem önemli bir karakteristik özellikten hem de daha önemli bir üniversite eğitiminden mahrum bırakacaktı.
İşte bu yüzden, sevgili CNBC-E yetkilileri, Işıl'ın kalbinde Harry Kewell'dan sonra size de bir yer var artık.
O Dawson's Creek'ten başkasını gençlik dizisi saymayız mantığı, o "Kore bilmem, hepsi çekik göz, hepsi Çinli" Umut Sarıkayacılığıdır şu an benim ergenliği bir şekilde atlatarak yarın ders kayıtlarına girerken "IR'dan ders mi alsam?" sorusunu sormama yarayan.
Dawson Leery'nin sıkıcı yanlarını o zamanlar bir amaç bellerken, şimdi Gu Joon Pyo'yu gördükçe içine düştüğüm yanlışın beni götürdüğü doğru noktalar bir kez daha gözlerimin nemlenmesine neden olacak nitelikte.
Ki Joey Potter tırtlığı ve Geum Jan Di Jan-dark-lığı arasında yapılan karşılaştırma essaylerinde profların notlandırma sürecinde artık içeriğe değil dilbilgisine bakarak puanları verdiği de ayan ve beyan.
Zinhar içimdeki ölmeye yüz tutmuş ergeni buradan tekrar bir Pandora adasına düşmüş Jeksuli ayarında ankalaştıran bu dizinin; en azından en neo-sal dönemlerdeki matrixime uzaktan yakından uğramamış olmasıdır beni teselli eden.
Ve "ya napıyorum ben, kültürel bi insanım, oturup woody çakayım kendime açılırım bikbikbik" diye öten ağaçkakanımın en şevkli zamanlarında, La Romanesca girmesidir arka plana.
Bir de olanlara en mercimek ayıklayası ellerimi kavuşturup yüksek desibelli seslerle tepki vermesem can olacak can.
Neyse, 12.bölüm.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment